Acilden girersin ve acilden girdiğin için hiçbir ücret talep edemezler. Durumun kötüyse dışarı da salamazlar. Sıkıntı olmaz yani... Özel hastaneler için de geçerli bu söylediğim.

Acilde de dereceler var. Ve en üst de derece değilsen senet bile imzalatırlar. Kız kardeşimin böbrek taşı sebebiyle acile gitmesi gerekmişti. Öğrenci olmasına rağmen anne veya babamda sigorta olmadığı için, bendeki sigortadan da faydalanamadığı için yaklaşık 2000 liraya yakın borç ödedim. Yani ülkedeki sağlık sistemine de çok güvenmeyin derim. Benim bu olaya çoğu kişi inanmıyor çünkü neredeyse herkes sigortalı ve kimse böyle bir saçmalık yaşamıyor. Cimer, sağlık bakanlığı ne varsa ulaştım da prosedür ün böyle olduğu cevabını aldım.

Dun bakan açıklamasında testlerin ücretsiz yapıldığından bahsetti. Tedaviden bahsetmedi ama "ben tedavi olmak istemiyorum" şeklinde bir seçenek olmadığı için muhtemelen bunun bir ücreti yoktur, naçizane. Olağanüstü bir durum ve özel hastaneler bile herkesin tedavisi için hazır.

@divit, haklısın hocam o kapsamda işlerde de çalışmışlığım yok elbet.

freelance olarak başla bence,iyiysen sonrası gelir zaten

Söyük +1, freelance olarak başla. R10'da hesabın varsa orda konu açıp yaptığın işleri paylaşabilirsiniz, ayrıca behance.net'i de kullanabilirsin.

Web tasarım'dan kastettiğin nedir? Sadece photoshop'ta arayüz mü tasarlıyorsun, yoksa html / js falan da yazıyor musun?

js, php, html, css, seo, adwords, mysql ve işte aklıma gelmeyen tüm naneler.

Senin durumundaki birisine önereceğim tek şey Wordpress öğrenmesi olur. Öyle boş boş herhangi bir framework'ten bağımsız kod yazmak diye bir şey kalmadı artık. Yani php'nin kralı olsan, kimse senden bir admin paneli yazmanı istemez. Çünkü 10 numara yazılmışı -Wordpress- var zaten. Senden isteyecekleri Wordpress için spesifik bir amaca hizmet edecek bir plugin yazman olabilir mesela. Bunun için de Wordpress bilmen gerekiyor.

Ayrıca arayüz tasarımı konusunda da iddialıysan eğer, hiç kimseye bir eyvallahın olmadan tek başına hem tasarlayıp, hem de programlayıp sıfırdan Wordpress temaları hazırlayıp, ThemeForest gibi sitelerde satabilirsin. Ki çok çok iyi paralar kazanabilirsin. Bu siteye girip ortalama kalitedeki bir temanın satış rakamlarına bakıp, adamların kazandığı paraları biraz hesaplamanı öneririm, acaip gaza gelirsin. Giriş seviyesinde yaptığın satışın %50'sini alıyorsun ve bu %70'e kadar çıkıyor.

Özellikle Wordpress diyorum çünkü hem çok geniş bir kitleye hitap ediyor, hem de kolay kolay modası geçecek, müşterisi azalacak bir şey değil. Bir ömür para kazandırır.

ne diycem;
bir sosyal sorumluluk projesi yapıyorum webde,
görsellerde iyi değilim
istersen bana yardım edebilirsin, emeğin çöpe gitmemiş olur:)

proje de şu :
www.acilkanarama.com

o işe başvur, en olmadı kendin için yaptığın web sitelerini kişisel web sitende yayınla ve portföy gibi sun. gerekirse dürüstçe açıkla, kimseye web sitesi yapmadım, ama yeteneğim bu de.
iş olmazsa da r10.net'den hesap al ya da davetiye bul. davetiye bulma işi biraz zor, paralı alabilirsin ve konunu açıp iş bekleyebilirsin. referans olması için başta 3 kişiye çok uygun fiyatla ya da ücretsiz olarak web sitesi yap, sonra onlardan konunun altına olumlu yorumlar atmasını iste ve trade puanı da girmelerini rica et. daha sonra iş ayağına gelecektir.

(bkz: #38758792)

bu sekilde bir sistem yaptiginda, eger butun televizyonlar ayni anda digiturk'e gecerse hepsi ayni kanali izleyecek farkindasin degil mi?

soruna gelirsek istedigin gibi hdmi'dan baska formatlara ve tekrar hdmi'a cevirebilirsin. ama hdmi ses ve goruntu tasir, o yuzden cevirdigin standart'a ikisini birden tasiyabilmeli. bir de hdmi digital veri tasir, bildigim kadariyla RCA analog tasiyor. o yuzden kalite kaybin olur. en mantiklisi hdmi olarak tasimak bence. zaten hdmi olarak aliyorsan niye baska standartlara cevirmeye calisiyorsun? tv'lerin de hdmi destekliyor zaten

ya ben de daha bu sabah baktım nasıl yaparım boyle bir sistem diye,
şöyle birşey buldum:

www.dark.com.tr

bir de kablosuz hdmi diye aratırsan google da farklı çözüm önerileri bulabilirsin. biraz masraflı ama sağlıklı çalışırsa bence cok işlevsel olabilir.

İlk söylediğin şeyin farkındayım ama sorun yok. 4 farklı televizyondan, en fazla 2 tanesinde aynı anda tv izlenecek. Biri digiturk izliyorken, diğeri (annem) d-smart izler, sorun yok bu konuda.

HDMI'da canımı sıkan mevzu, kablo uzunluklarını değiştiremiyor oluşum aslında. Tam olarak istenilen uzunlukta kablo da bulunmuyor. Yani -atıyorum- 11.7 metre uzunluğunda bir kablo lazım olacak ama 15 metre kablo bulabileceğim, bahsettiğim cihazın arkasında 3.3 metre kablo fazlalık olacak. Bu da beni acaip uyuz edecek.

Kablosuz aktarım da bir alternatif tabi ama hem yayın kalitesi anlamında, hem de yaratacağı elektromanyetik kirlilik bakımından hiç sağlıklı bulmuyorum. O yüzden düşünmüyorum.

Network kablosuyla bu işi yapan bir cihaz buldum ama fiyatı öküz gibi, ayrıca Türkiye'de yoktur muhtemelen.
www.ripcaster.co.uk

saglam bir elektrikciye gidersen istedigin olculerde hdmi kablosu yaptirabilirsin bence. bir de ben olsam biraz fazlalik biraktirirdim. televizyonun yerini degistirmek istediginde kablolar kilitlemesin seni. duvarin icinde saklarsin fazlasini, olmadi dairesel olarak dolayip tv'nin arkasina gizlersin, gozukmez hicbir sekilde.

kablo kisaltmak icin hdmi'nin pin baglantilarini wiki'den bulabilirsin.
en.wikipedia.org

son bir ekleme. hdmi standardinin sinyal kaybina ugramadan gidebilecegim mesafe 15mt civari. 15mt den daha uzun baglantilar icin guclendirici kullanman gerekebilir. 15mt'de 1080p goruntu alabilmen icin de gercekten kaliteli bir kablo olmasi lazim.

Televizyonların yeri kesinlikle değişmeyeceği için kabloların uzun olmasına hiç gerek yok. Ayrıca HDMI kabloyu kesip biçebilecek bir elektrikçiyi Türkiye'de bulabilme ihtimalim de -bence- sıfır.

2 tane CAT5 veya CAT6 network kablosu ile aşağıdaki cihazı da kullanılarak tam istediğim şeyi yapabiliyorum ama bu cihazlara ne kadar güvenilir, kalite kaybı ne düzeyde olur bilemiyorum...

www.monoprice.com

www.hackaday.com 'da benzeri proje var mı diye bak , yoksa forumlarına gir orada sor kesin yardım ederler . (ben hiç anlamam ama bu tip sitelere çok bakıyorum)

bluetoothla çözemez misin ? arduino nun vardı sanırsam.

rf olsa olmaz, çünkü ufaklıklar birbirine de sinyal göndermeye başlar, o zaman, o sinyalleri işleyecek kapasiteleri olmasa bile proje olmaz gibi.

Bluetooth modülleri çok pahalı malesef. Proje genelinde sadece bluetooth modüllerine yaklaşık 1.500tl vermem gerekir, ki bu da mümkün değil.

Tam emin değilim ama Zigbee modülleri işini görür mü? Bluetooth'tan daha ucuz olması gerekiyor. Ama dediğim gibi hiç bir tecrübem yok, sadece anlattığın senaryo üzerinde aklıma geldi.

bluetooth modulleri en iyi çözüm bence? ben onlarca aldım 6-7 dolardan ve kullanıyorum mikroişlemciler ile. ama hepsine tek tek bağlanması gerekir.

www.ebay.com

ya da Nrf24L01 modulleri var. kendileri traciever yani hem alıp hem veriyor ve fiyatları 3$ civarında.

10 tanesi 12$ mesela: www.ebay.com


karışmaması içinse mesajının ilk 2 byteını bunun için ayırırsın. ilk byte gideceği adres, 2. byte gönderen adres. böylece 256 farklı adresleme seçeneğin olur. evet her transciever mesajı alır ama ilk byte kendi id si değilse mesajı yok sayar bu kadar basit.

Fiyatlarını hesaplarken ben yurtdışından getirtme olayını hiç düşünmemiştim ama olabilir aslında. Yalnız bluetooth ve nrf24l01'i işime yaramaz kılan başka bir zayıf yanları var, ki o da iletişim mesafeleri... Bluetooth'un ~9mt, nrf24l01'in de ~12m iletişim mesafesi var ve 30m'nin altı olmaması gerekiyor.

Xbee modülü mükemmel gibi, ama bu da pahalı baya. Şimdi ebay'den ve alibaba'dan çin malı Xbee çakmaları arıyorum.

Ayrıca şuan tek merkezi üniteye bütün ufak üniteleri bağlama fikrinden biraz uzaklaşmış gibiyim. Şuan aklımdaki yapı şöyle:
i.imgur.com

nrf24l01'lerde bitrate'i en düşüğe alrak external antenlerle birkaçyüz metreye ulaşabilirsiniz diye düşünüyorum.

ya da sim20 modülü. antensiz kafadan 400-500 metre alabilirsin diye okumuştum www.alibaba.com

Dealextreme'den nrf24l01 aldım birkaç tane, yalnız gelmesi 3 haftayı bulacak. Hayırlısı bakalım... :)

dx.com

kolay gelsin hocut, bi ara projenin dökümantasyonu vs si(tez flnsa neyse işte) paylaşır mısın ? görelim neler olduğunu.

iyi derecede java bilmek gerekmiyor bence. nesne yönelimli başka bir dili çok iyi bilsen bile, android kütüphanesini okuyarak, örnekleri inceleyerek ve google'ı kullanarak uygulama yazılabiliyor. ben as3 biliyorum örneğin, java hiç yazmışlığım yoktu önceden ama oturup basit bir oyun yapabildim 1 haftada. tabi ki uzmanlaşmak yıllar alır, hani küçümsüyorum gibi olmasın ama atla deve de değil.

ne yapmak istediğine göre iyi derecede java bilmek gerekir. oop tarzı bir dil ve oop kavramlarını -- polymorphism, interitance, encapsulation -- biliyorsan C++ ya da C# gibi, Java öğrenmen sorun olmaz fakat iyi bir app yapayım dersen mesela multi-threading konusunu iyi bilmen gerekir ki onu implement edebilesin app içinde.

başka bir dilden, -- as3, php gibi -- geçeceksen java'ya da temellerini iyi bir öğrenin çünkü felsefeleri farklı şeyler.

Bilgisayarda bağlantıları köprüle diye bir seçenek var, o iki network arayüzünü birbirine bağlıyor. TÜm fiziksel altyapıyı oluşturduktan sonra ağ bağdaştırıcısı üzerine sağ tıklayıp, bağlantıları köprüle diyeceksin, diğer ethernet'i seçeceksin. IP'leri falan elle vermen gerekebilir ama anca byle olur o dediğin.

Modem bağlantısını standart ethernet kablosuyla, router bağlantısını da cross ethernet kablosuyla yaptım. Sonra da söylediğin gibi bağlantıları köprüledim ve router'a bağlanan laptop da internete bağlandı. 10 numara da oldu. Yalnız external hdd var 1 tane, IP alamıyor bir türlü. Anlamadım ne iş...

Neyse, teşekkürler...

Valla köprüleme modunda bazı aygıtlar saçmalayabiliyor, en iyisi IP'sini elle ver temiz olsun.

Aldığın hata nedir? Sitenin altyapısı nedir? Database'e ihtiyacı var mıdır? Database'i yükledin mi? gibi sorular sorular...

ilk açılmasını istediğin sayfanın adı nedir? "anasayfa.html" gibi birşey ise örneğin, bu sayfa isminin server'a kaydedilmesi gerekir. ama bu çok saçma olur, çünkü bu sayfanın ismini "index.html" yapmak çok daha pratik ve mantıklı bir çözümdür.

ayrıca dosyaları ftp'de olması gereken klasörün içerisine atmamış da olabilirsin. genelde "html" klasörü olur root içerisinde ve bu klasöre atılır dosyalar.

kahveyi bulmak kadar nasıl yaptığın da farkeder. Belki de sorun oradadır.
Eğer hayatını buna adamış, ben evde içtiğim1 bardak kahveye 50-60 kuruş veririm diyorsan nespresso.

50-60 kuruş değil 5-6 lira veririm.

taksim, galata, camekan sokak'ta, cherry beans kafe'de bulabilirsin. burada yurtdışından gelen kahveler satılıyor.

öyle mis kokulu kahve tüketmek istiyorsanız kahveyi çekirdek haliyle satın alıp, içmeden hemen önce öğütmeniz lazım. çekirdeğin kaliteli, taze, doğru kavrulmuş olması, hava ile temas etmeden saklanmış olması gerekiyor. elbette hangi yöntemi kullanacaksanız (espresso, filtre, french press) kurallarına uymanız da önemli. (suyun sıcaklığı, öğütme kalınlığı vs.)

özetle nescafe gibi, granül kahveyi sıcak suya karıştırıp hemen içme kolaylığında o kokuyu duyamazsınız. en yakını french press yöntemi. ya da iyi bir filtre kahve makinesi alabilirsiniz.

şu forumdaki yazılara göz gezdirin:

kivahan.com.tr

ben kahveyi baristasepeti'nden alıyordum. müşteri ilişkilerinde iyidirler.

www.baristasepeti.com

filtre kahve içeceksin. french press veya kahve makinasıyla yapman gerekiyor. sumatra denemeni öneriyorum. ama güzel kahveler genelde hep harmandır. kahveye süt falan ekleyerek de tadını bozarsınız. şekersiz ve sade içmeye alışın. afiyet olsun

eğer kahve damağın oluşmamışsa -ki nescafe'yle oluşmaz- dünyanın en güzel kahvesini içsen bile, çok da "aman allahım, bu ne böyle" demezsin.

viski ve şarap gibi kahve kalitesini farkedebilmek de biraz damak işi ve büyük oranda tecrübeyle gelişiyor. ama yeteneğin payı da az değil. baze insanlar yedikleri/içtikleri şeylerin tadlarını çok iyi ayırt edebiliyorlar ve bu tamamen yetenek işi bana göre.

uyducu kapanmadan receiver'ı götür 5-10 liraya yazılım attır. 14 gün'de 4 el clasico olacak. geçici çözümlerle günü kurtarırsan yarın pişman olabilirsin:)

Digiturk'te vermiyor mu maçları?

digiturk veriyor.

digiturk veriyor evet.

Hayır bizde vermedi :( digiturku mü aramalıyım?

due date
golden compass
how high

izlemediysen c.r.a.z.y. iyidir. stranger than fiction da baya hoştu.

kickass
scott pilgrims
tron

the hangover.
o kadar yazdim, izlemezsen bozusuruz.

delicatessen olabilir gibi geldi sanki, bilmiyorum.

idiocracy
dogma

bak. jay and silent bob diye tipler var. ben hastasıyım. kaliteli komedi bekleme ama kesinlikle sıkılmazsın. aslında çok ters girdim sen kevin smith'in bütün filmlerini izle. özellikle clerks bir ve iki ondan sonra dogma çok güzel. mallrats chasing amy filan var onlar da fena değil. başka film yok zaten. ha bide jay and silent bob strike back var. onu diğerleri kadar beğenmedim ama o da fena değil.

be kind rewind
as good as it gets
little miss sunshine
wall-e
it happened one night
erin brockovich
fried green tomatoes
it's kinda a funny story
love actually

son 3u haric hepsi kendini iyi hisset filmlerinin iyilerinden.

(bkz: big fish) %99 beğeneceksin bu haldeyken

monsters inc. ne zaman izlesem keyfim yerine gelir.

crank

Ben ne zaman film izlemek istesem ama ne izleyeceğime karar veremesem Groundhog Day izlerim. Fantastik, komikli falan deyince söylemek zorunda kaldım.

Kerity, la maison des contes

dinner for dummies

Groundhog Day i de izlemişsindir o zaman

I Spit on Your Grave.

http(s)(security) http ye göre daha güvenlidir,
https ile bağlanıp bağlanmayacağını soruyor,
normalde http ile bağlısındır... hyper text transfer protocol... https ise veri transferirnin daha güvenli hali olarak tanımlanabilir..

Daha yavaş açılır herşey.

işimde kendimi geliştiremediğime, verilen işler yüzünden hep aynı yerde sektiğime inanıyorum. bunu dersen örnek de isterler.

diyorum, "bizim şirkette geliştirebileceğini nereden biliyorsun" diyorlar. öfh.

kendimi geliştiremediğim için v.s artık bunlar klişe ve "amk hep de aynı cevap haa" mantığıyla bakılıyor diye düşünüyorum. bunun yerine daha farklı şeyler dile getirilebilir işin spesifik yönleri de bu konuda yardımcı olacaktır. laçka olmayan samimi ifadeler olabilir. yine formal yapının dışına çıkmadan bu dile getirilebilinir.

- hali hazırda çalıştığım iş zaten geçici amaçla başladığım bir yerdi ve böyle bir yerde başlamak asıl hedefimdi.

- gerek prestij gerekse yapılan işten zevk alma konusunda buranın(artık nereyse), aradıklarımı karşıladığını ve tabi bununla beraber yine buranın benden beklentilerini karşılayabileceğimi düşündüğümden dolayı.

- özlük hakları, net maaşı ve çalışanlarına verdiği değer beni zaten çekmişti. birkaç referans vasıtasıyla burada çalışan birkaç kişiyle görüşmüştüm ve tamam demiştim ne yap et buraya girmeye bak. o yüzden hedefim burasıydı, hali hazırda çalıştığım yer maddi sıkıntı yaşamamak adına geçici bir basamaktı.

gibi olabilir sanki.

bunu söyle diye söylemiyorum ama ben şöyle düşünüyorum ki; aynı şirket bünyesinde 3-4 seneden sonra hiçbir sorun olmasa bile insan yerinde saymaya başlıyor. çünkü yapısı oturmuş bir şirkette çalışanlar değişse bile yaşanan problemler sürekli benzer şeyler oluyor. sürekli benzer problemlerle başetmek de o problemlerin çözümü konusunda kişiyi uzman hale getirse bile dışardaki başka problemler konusunda cahil kalabiliyorsun. o yüzden amaç kendini geliştirmekse eğer yerinde saydığını hissettiğin anda işten ayrılmak ve farklı bir şirketi tanımak için başka bir nedene ihtiyacın yok. hele ki iş bulma konusunda sıkıntı yaşamayacak kadar işinde iyisen sırf tazminat yanmasın diye aynı işte on yıllarca çalışmak bence tam bir mallık.

Gerçek sebebin ne peki?

cumleyi biraz degisir ;
- burada misyonumu tamamladigimi dusunuyorum mesela
- yeni deneyimler kazanmak istiyorum vs
- illa bir bahane bulacaksan departman kuculuyor falan de... maliyetleri dusurmeye calisiyorlar.

tabii bunlari soylerken su an calistigin firmanin konumu, sektoru vs gibi konulari goz onunde bulundur.

bir de gorusmeye gittigin firmanin konumu, sektoru vs piyasadaki imaji hakkinda arastirmalar yap.

"Yerimde saymaya başladım", "kendimi orada daha fazla geliştiremiyorum", "işimden zevk almamaya başlamıştım", "orada işim bitti" gibi şeyler söylerseniz "bu yakında bizden de sıkılır" imgesi uyandırabilirsiniz. ogzi'nin cevabını çok beğendim ben.

çivili krampon olmasın diye.

yada oyuncuları tehlikeli etkilyecek birşey var mı diye.

zemine uygun çivi kullanımı ile ilgili. krampon altı çivileri vidalıdır, değiştirilebilir yapıdadır. zemine uygun olmayan krampon kullandırılmaz. kramponun zemine uygun olmaması futbolcunun balansını bozacağı için muhtemel sakatlıklara gebedir. yoksa çivi filan yasak değil, kullanılan zeminler var. sadece çivinin malzemesi önemli.

Futbolcular veya malzemeciler hangi çivinin zemine uygun olup olmadığını bilmiyor mu? Ben futbulcuya avantaj sağlayacak ama rakip oyuncu için tehlike yaratacak bir durum olabilir diye baktıklarını düşünüyorum. Mesela çivi sayısı belli miktarda olmalıdır, fazlası zemin tutuşunu arttırır ama rakip için tehlikelidir. Bu yüzden "çivi sayısı maksimum şudur" gibi bir kural olabilir. Bu kuralları merak ediyorum işte eğer varsa.

gözlerin güzel diye nasıl dedin acaba. sanki kıza teşekkür etmekten başka birşey bırakmamış gibisin de :) kız hoşlandıysa eğer senin konuşman onun konuşmasını getirir zaten. ama ilerleyecek konular konuşmanı öneririm :)

evet devam et

futbol maçı yapmadın mı hiç?
kız seninle konuşmayı sürdürmek istese bile "gözlerin güzel" gibi bir iltifat, topu boşluğa atmaktır. kız nasıl yetişip karşılasın ki? "sen de boylu poslusun maşallah" mı diycek?

iltifatlara gerek yok. onlar sonra gelmeli.

ilk etapta birlikte paylaştığınız zaman dilimine ait bi espri yapabilirsin, onunla ilgili dikkat ettiğin bir detayı sorabilirsin kibar ve ilgili şekilde, vs vs...
ama kafa göz iltifat veya kafa göz buluşma daveti işin rengini kaçırır. ilk evvela muhabbeti uzatmaya gayret et.
esprili, kibar ve özgüvenli olmaya çalış. buna karşın ilgili olduğunu da belli etmekten çekinme.

bikaç gün mesajlaştıktan sonra bi mesajlaşma esnasında onu aramak için kibarca izin iste. rahat ve esprili olmaya çalış. iyi espriler yapamasan da en fazla şirin bi şapşallık olarak algılanacak ve kızda sempati yaratacak bu durumla dalganı geç arada...
konuşmalarınız malum ilk kasıntıyı attıktan sonra (sohbet de ilerlemiş olacak) bi punduna getirip onu dışarı çıkarmayı teklif et. sinema iyi bir başlangıç olabilir.
bu bahsettiğim süreç için 1 hafta idealdir. azı çok hızlı olur, yayarsan tavsar. 1 hafta iyi.

ilk buluşmada sakın elini tutma. hele öpmelere filan sakın kalkma. biraz zaman ver ona sana alışması ve istemesi için.
pek kısa olmadı ama... durum çoğu kız için bu şekilde cazip oluyor :)

bu ilk mesajlaşmalarda en işe yarar mesaj arkasından cevap alabildiğin mesajdır. o yüzden ne yazarsan yaz, sonunda bir cevap beklentisi olsun. ama bak soru olsun demedim dikkat edersen. çünkü soruya cevap alamazsan kötü olur ama şekil olarak soru olmayan bir soruya cevap almazsan sıkıntı olmaz.

mesela atıyorum: "bugün sıkılmadın umarım... görüşmek üzere :)"

-smileyi icat edenin gözünü seveyim-

şimdi burada bir soru hem var hem yok. yani cevap vermese de daha sonra "mesajıma cevap vermedin" demek durumunda kalmazsın. ilk mesajlaşmaların en kilit noktası budur kanımca. böyle ufak bir tavsiyede bulunayım dedim "gözlerin güzel" diye yazdığını okuduktan sonra :)

bu arada "görüşmek üzere" muhabbeti bitirir, onu dikkate alma.

su anda dediginiz gibi oldu, mesajlasma devam etti. hosuna gitti yazdıklarım, uyumam gerekn zamnada uyumayıp mesaj yazmam hosuna gitt, yarın icin bakalım artık tekrar bir gorusme ayarlarım herhalde. saolun mesajlar icn iyi geceler.

@delfina umarsızca güldüm :D


@delinin biri msjlaşmanın da bokunu çıkarma. azıcık merak etsin. Hay allah, bugün ses çıkmadı desin. Bırak o da adım atsın. B ide İşallah "gözlerin güzel" deyip göndermemişsindir =)

cast away var, çoğunlukla konuşulmuyor.

kim ki duk filmlerine bakabilirsin, pek fazla konuşma geçmiyor.

(bkz: boş ev) var kim ki duk un. 0 olmasa da 3-5 satır konuşma vardı sanırım ama.

animasyon olarak: wall-e

www.imdb.com

wall-e'de konuşma yok diyemeyiz.

siyah beyaz ve sessiz film döneminden olmayan konuşma olmayan film silent movie'dir. filmde konuşan tek kişi : spoiler /// Marcel Marceau'dur o da ünlü bir pandomim sanatçıdır. söylediği tek söz "non!" yani hayır'dır. /// spoiler

www.imdb.com

(bkz: spiklenci slasti)

cevap veren herkese teşekkürler.

neden soruyor diye merak eden olduysa açıklayayım; kız arkadaşım tayland vatandaşı, türkçe bilmiyor, ingilizcesi de filmleri iyi bir şekilde anlamaya yetecek kadar iyi değil, tayland filmlerinin çoğu çok kötü, iyi olanların tamamını da indirdim izledi zaten. film kalmadı yani. tayca altyazı sektörü de bizimki kadar iyi değil. durum bu. :)

saygılar...

"ricochet " diye hatirliyorum yamulmuyorsam... rikoşa diye okunuyodu hatta...

yani en azindan ben de onu alamamistim cok heves edip :)

edit : şurda var hatta bi tane;
search.ebay.com

evet ben de rikoşe diye hatırlıyorum :)

(git: 23117)

ah ulan ben de heves edip alamamıştım onu ne arabaydı ya.

Arkadaşlar "ricochet" dediğiniz arabayı biraz inceledim fakat benim bahsettiğim daha değişik birşeydi. Hatırladığım kadarıyla dört bacaklı bir örümceği andıran yapısı vardı, tekerlek bağlantılarının olduğu dört bacak birbirinden uzak ve ayrıydı. Büyükçe birşeydi ve tersiyle düzü arasında fark yoktu. O zaman imkan yoktu oyuncak vardı, şimdi imkan var oyuncak yok iyi mi?

ben hatırlıyorum bahsettiğin arabayı ama ismini hatırlayamadım. nette de baya bi aradım ama bulamadım. eşşek kadar tekerleri vardı arabanın bi tarafı kırmızı bi tarafı maviydi hatta. büyükçe bi arabaydı kutusunda görmüştüm. her iki yüzü de üst kısmı gibiydi arabanın. benim de çok sahip olmak isteyip de olamadığım bir oyuncaktı.

mrb istediğiniz araba benim elimde 1 tane var yardımcı olabilirim.. [email protected]

ben de alamayınca normal jipi modifiye edip (kaportayı söküp, tekerlekleri büyütmüştüm) tersine de gider hale getirmiştim. ama sağlam olmadığı için kırılmıştı orası burası.

o dönemin bütün erkek çocuklarına sağlam bir "ohaa" dedirtmiştir zamanında.

en fazla 1 metreye gömmüştür, ufak bi alet lazım ama o tabancadan hayır gelmez delik deşik olmuştur 1980 desek 27 sene olmuş. demir kısmı bile kalmamıştır.

zaten hayır getirmesini beklemiyorum. yani tabancayı kullanmak gibi bir amacım yok. manevi değeri çok yüksek ve eğer yakın zamanda ben bulmazsam kuzenlerimden biri bulacak.

deden belki muhafazalı gömmüştür diycem ama o zamanların imkanı da yoktur.

google hoca şunları tavsiye etti

www.mdcelektronik.com
intoko.kijiji.com.tr

bende onu diyorum zaten manevi degeri bile kalmamıstır :) daha once bi kac kere duymustum boyle olay cidden bişey kalmıyormuş geriye. uskudarda radar kulesinin oraya gidip uskudara dogru yuruyun, orada içinde hazine olan dev testi heykeli var. benim bildiğim dedektor satan tek yer orası. elekronikten anlıyorsanız basit bi tane yapabilirsiniz tubitakın sitesinde vardı tarifi.

selanik pasajı'nda ve karaköy'de birkaç yerde satılıyor, ikinci el var mı bilemem..

Tabi bir de bulursanız eğer çok dikkatli olun. Bir maske falan takın, elle temas etmeyin. Zaman içinde zararlı gazlar falan birikmş olabilir. Olmayabilir de.

sorun şu ki codec falan arayamıyor, saniyesinde geçersiz işlem yürüttüm ben diyip kapanıyor.

windows media player açıyor ama filmi, çözemedim bu işi...

Eğer yüklerken veya daha sonra varsayılan ayarları değiştirmediysen GOM player kendi codec'lerini kullanıyor. Preferences/Others/Codecs kısmında alt taraftan "Select None" tuşuna basarsan GOM player kendi codec'lerini kullanmaz ve Windows Media Player ne kullanıyorsa onu kullanır.

denedim ama olmadı yahu :(

vallahi ben bsplayer kullanmanızı öneririm üstadım.

Dün yeni sürümünü indirdim GOM Player'ın. Birçok hata giderilmiş gibi gözüktü gözüme. Yeni sürümü bi dene istersen.